Ana Sayfa  Annelik  El sanatları  Haber  Magazin Dünya Magazin Türkiye  Ressamlar  Seramik  Tiyatro  Yazı Yemekler

Bi’ tutam gaz yedim - Gezi Parkı direniş notları

occupy gezi taksim turkey türkiye
occupy gezi taksim turkey türkiye
occupy gezi taksim turkey türkiye
occupy gezi taksim turkey türkiye
occupy gezi taksim turkey türkiye
occupy gezi taksim turkey türkiye

Ben görüp görebileceğiniz en apolitik insanlardan biriy(d)im. 80 darbesinin ergenliğe giriş kapısındaki tanıklarından biriydim. İlkokul yıllarım her akşam televizyonda taranan kahvehane bilançolarını izlemekle geçmiş, merkeze uzak bir yerde oturduğum için gözümle tanık olmadığım olayların ülkesinde yaşamıştım. 80 darbesiyle ülke vizyon değiştirmiş, bazılarına göre demokraside geriye gitmiş, bazılarına göre huzur ortamına kavuşmuştu. Biz gençler o yılların kıyısından geçmiş, farkında olmadan apolitize edilmiş, kendi halimizde büyümüştük.

Ben de herkes gibi ergenliği geçirdim, büyüdüm, üniversiteye gittim. Bazı olaylar olmuştu, ama benim o olayların niye olduğundan bile haberim yoktu, hep kendimi soyutlamıştım.

Evlendim, çocuk doğurdum, çalışmadım, boşandım, çalıştım, işsiz kaldım, iş aradım, hayatla boğuştum, kendimle boğuştum, başkalarıyla boğuştum. Zaman içinde kendimi öyle bir eğittim ki, bir çok şeyi başardım. ‘Elimi masaya vurdum mu yapamayacağım şey yok benim’ diyecek kadar özgüvenim yerinde... Ama...

Ama yine de tam olarak mutlu olamadım. Nedeni bir sevgilim olmaması mı? Amaaaaan, varsın olmasın, olanın bin bir derdi, benim bir derdim olsun. Uzunca bir süre mutlu olmaya çalıştım, gülmeye çalıştım, kendimi oyalamaya çalıştım. Gülen insanlara bön bön bakıp, nasıl eğlenebiliyorlar diyecek kadar ileri gittim, halbuki beni tanıyanlar bilir, ben her şeye gülebilirim, her şeyle eğlenebilirim. Mutlu değildim, çünkü ülkenin durumu hoşuma gitmiyordu. Her gün yeni bir sorun, yeni bir kısıtlama. Başı kapalılar arttı, onlar buna özgürlük dedi, ben nasıl bir özgürlük olduğunu anlayamadım. Sonra bir baktım ki, onlar ve biz oluvermişiz. Halbuki hepimiz kadınız, neden bir değiliz? İnsanlar da benim gibi mutsuzdu aslında, kimse kimseye selam vermiyordu, herkes birbirini ezer gibi yürüyordu yollarda. Çocuklarımız deneme tahtasına dönmüştü, her yıl içi boşaltılan müfredat, lise çağına gelmiş, ama hala çarpım tablosunu beceremeyen öğrenciler, 4+4+4 ile her şeyin değişmesi, çocukların neredeyse ana kucağından sökülerek alınıp sınıflara tıkılması...Hepsi beni mutsuz ediyordu, çünkü o çocuklar bizim geleceğimizdi, varsın benim çocuğum 4+4+4’den etkilenmeden liseye başlamış olsun, ne yazar? Diğer insanlarla aynı toplumda yaşamayacak mı? Bir kişi mutluysa başkalarını da mutlu edebilir ve bir kişi mutsuzsa başkaları da mutsuz olabilir. Hepimiz birbirimizden etkileniyoruz, çünkü görmesek de birbirimize göbekten bağlıyız.

Kürtaj yasası çıktı, kadınlar ayağa kalktı, bir şey olmadı. Üstüne bir sürü kısıtlama daha geldi. Beni en çok üzen Emek Sineması’nın ve İnci Pastanesi’nin yıkılması, AKM’nin (Atatürk Kültür Merkezi'nin) bir türlü açılamamasıydı. Bunlar benim gençliğimin anılarıydı. Benim anılarımı çaldılar. Çocuğumla AKM’de yılbaşı konseri izleme olasılığımı aldılar elimden, Emek’te emektar biletçiden biletimizi alıp yıllarca aynı kıyafetiyle yer gösteren amcayı kızıma gösterme fırsatımı çaldılar, sinema çıkışı ünlü İnci profiterolünü antika tezgahın arkasında duran adamdan alıp kim bilir kaç kişinin oturduğu masalarda oturup pastanenin kokusunu içimize çekme olanağımızı aldılar. Yıllarımı aldılar benden, yaşamak ve yapmak istediklerimi aldılar, hayatımın hırsızı oldular.
Anadolu HES’lerle doldu, topraklarımız kurudu, her HES haberinde içim biraz daha yandı. İstanbul’un her tarafı bina ile doldu. Tem’in kenarı E5 gibi oldu. Şehir bana basmaya başladı, nefes alamaz oldum.

En sonunda Gezi Parkı isyanı koptu, ağaçlara benim gibi bakmayanlar, yapraklarını seyretmeyenler, benim gibi Ortaköy meydanındaki ağaca ‘canım benim, seni çok seviyorum’ diye sarıldığında bir kadının şaşkın ve ‘bu kadın delirmiş zaar’ bakışlarını bilmeyenler anlamadı neden bu kadar büyük bir olay olduğunu. Alt tarafı üç beş ağaçtı orada olan. Görünen oydu. Sadece üç beş ağaç...O üç beş ağaç serinlik verir halbuki sıcak yaz günlerinde, müzik yapar ufacık bir esintide. Her dalı ayrı bir yaşanmışlıktır, bakmayı bilirsen. Sadece ağaç değildir, candır o. Adına ağaç denmiştir sadece, benim ismimin Banu olup da bir can olmam gibi...
Bir kaç insan sahip çıktı parka. Herkesin olsun, herkesin kalsın park diye... Sarıldılar ağaçlara ve üstlerine saldırıldı. Kaç gündür sürüyor bu saldırılar? En sonunda anladım ki, tek mutsuz olan ben değilmişim, herkesin içinde bir isyan varmış. Herkesin kendine göre bir nedeni varmış. İlk saldırıyla herkes sokağa döküldü. Tek isteğimiz var, isteklerimizin dikkate alınması, insan olduğumuz, bu vatanın evladı olduğumuzun hatırlanması. ‘Ben istedim, ben yaptım, uygulayın’ tavrından çok herkesin ikna olabileceği yasaların yapılması, özel hayata bu kadar karışılmaması.

Bu akşam Gezi Parkı’nda toplandı herkes. Ben de gittim. Sabah yapılan gaz bombalamalarının psikolojik etkisiyle zaten doğru dürüst çalışabilmiş değildim ve midem sürekli bulanıyordu. Hazmedemedim olanları, koskoca bir başbakanın yönettiği insanlara bu şekilde davranmasını anlayamıyorum zaten baştan beri. Eskilerin ‘havsalam almıyor’ dedikleri cinsten bir durum bu. Bacaklarım ağırlaştı, tüm bedenimin fişi çekilmiş gibi ağırlaştı hareketlerim. Korkunun ecele faydası yok, orada olmalıyım dedim, aslında bir ışık işçisiyim ben. Enerjiye kanallık ederim, şifacılık rolümü iyi yapmaya çalışırım. Ülkenin bir çok yerinde insanlar belli saatlerde ülkemizin en yüksek hayrına şifa vermek için birleşiyorlar, ama benim bir yandan da hareket halinde olmam gerekli, orada arkadaşlarım var. Yoldan birkaç maske, bir deniz gözlüğü, sargı bezi aldım. Parka doğru ilerleyen kalabalığa karıştım ve arkadaşlarımla buluştum. Birlikte parka gittik. Sohbet edip gülüşürken bir yandan basın açıklamasını bekliyorduk. Uzun süredir görmediğim arkadaşlarımı da gördüm. Herkes sakindi.

Birden gaz saldırısı başladı. Halbuki ben çok emindim, hiçbir şey olmayacağından. Bir devlet neden savunmasız vatandaşının üzerine saldırır ki? O kadar emindim ki, gözlüğüm çantamdaydı. Maskeyi taktım, ama hiçbir işe yaramadı. Kaçıştık. Arkadaşlarım sahip çıktı bana. Gözlerim yandı, nefes alamadım, korktum. Kalabalıkta sıkıştık, panik oldum, arkadaşlarıma güvendim. Sakin sakin yürüdük, kimse koşmadı, kimse birbirini ezmedi. Ben gözlerimi kapattım. Çok yandı gözlerim. En çok da utandım, oradaki insanların o hale getirilmelerinden utandım. İnsanlığımdan utandım, hiçbir şey yapamadığım için, çaresizliğimden utandım. Tek suçu insan gibi yaşamak istemek olan bu insanlara yapılan davranış gerçekten insanlık suçu, bunun bir parçası olanların benim kadar utandığını sanmıyorum, ama o kadar gittiğim kurs boşuna değil tabii ki. Bende onlardan parçalar olduğunu biliyorum, onları kabul etmeye çalışıyorum. Bunu her düşündüğümde ‘seni seviyorum, lütfen beni affet, özür dilerim, teşekkür ederim’ diyerek kendimi arındırmaya çalışıyorum. Çalışıyorum ki, etrafım da huzur bulsun, çünkü biliyorum ki, her birimizin içi nasılsa dışımız da öyle. Hepimiz sorumluyuz bu olanlardan, hepimiz derslerimizi alacağız, hepimiz üstümüze düşeni yapacağız.

İşte bu ‘hepimiz’ sözcüğü artık her zamankinden daha farklı. Bütün bu olaylar aslında hatırlamamıza neden oldu. Arkadaş olabileceğimizi, fikirlerimiz farklı da olsa elele tutuşabileceğimizi, konuşabileceğimizi, birlik olabileceğimizi hatırladık. Birbirimize yardım etmeyi, özür dilemeyi hatırladık. Sistemin içinde birbirimizi ezip geçmeyi öğrenirken, aslında bunların biz olmadığını, ben’i yaraladığını anladık içimizde. Bu bir bilinç uyanışı, uzun süredir uyuyor gözüyle bakılan, ama belli ki nasıl birleşileceğini bilmediği için şimdiye kadar atalet içinde durmuş, ama artık ruhunun izinden giden bir halkın hikayesi yazılıyor artık ülkemde. Evet, neden diye soruyoruz, neden böyle oluyor, biz bunu hak etmedik, neden bunu yaşıyoruz? İlahi evrenin akışında bir şeyleri öğrenmemiz gerekiyor ve galiba bu dersler çok ağır. Ama zor sınavlar insanı daha da güçlendirmez mi?

Avatar filmini görüyor gibiyim bu aralar ve Matrix filmini. Neo’ya uzatılan iki hap vardı. Şimdi Türk milletinin önünde de iki hap var, bir kısmı mavi hapı aldı, bir kısmı kırmızı hapı, ama kazanan ağaçlar olsun sonunda.

Banu Conker
Banu Conker'in tüm Hayata Dair yazıları

Banu Conker Hayata Dair kadınlar kulübü

Yazan: Banu Conker

DMCA.com

Banu Conker Yazıları

Yazarın: Annelik Yazıları - Kişisel Gelişim Yazıları - Diğer yazı ve makaleleri

Copyright: Her hakkı saklıdır

Copyright: Her hakkı saklıdır  | grafiksaati.com[at]gmail.com  |  gizlilik politikası