Bi’ tutam gaz yedim - Gezi Parkı direniş notları
Ben görüp
görebileceğiniz en apolitik insanlardan
biriy(d)im. 80 darbesinin ergenliğe
giriş kapısındaki tanıklarından
biriydim. İlkokul yıllarım her akşam
televizyonda taranan kahvehane
bilançolarını izlemekle geçmiş, merkeze
uzak bir yerde oturduğum için gözümle
tanık olmadığım olayların ülkesinde
yaşamıştım. 80 darbesiyle ülke vizyon
değiştirmiş, bazılarına göre demokraside
geriye gitmiş, bazılarına göre huzur
ortamına kavuşmuştu. Biz gençler o
yılların kıyısından geçmiş, farkında
olmadan apolitize edilmiş, kendi
halimizde büyümüştük.
Ben de herkes gibi ergenliği geçirdim,
büyüdüm, üniversiteye gittim. Bazı
olaylar olmuştu, ama benim o olayların
niye olduğundan bile haberim yoktu, hep
kendimi soyutlamıştım.
Evlendim, çocuk doğurdum, çalışmadım,
boşandım, çalıştım, işsiz kaldım, iş
aradım, hayatla boğuştum, kendimle
boğuştum, başkalarıyla boğuştum. Zaman
içinde kendimi öyle bir eğittim ki, bir
çok şeyi başardım. ‘Elimi masaya vurdum
mu yapamayacağım şey yok benim’ diyecek
kadar özgüvenim yerinde... Ama...
Ama yine de tam olarak mutlu olamadım.
Nedeni bir sevgilim olmaması mı?
Amaaaaan, varsın olmasın, olanın bin bir
derdi, benim bir derdim olsun. Uzunca
bir süre mutlu olmaya çalıştım, gülmeye
çalıştım, kendimi oyalamaya çalıştım.
Gülen insanlara bön bön bakıp, nasıl
eğlenebiliyorlar diyecek kadar ileri
gittim, halbuki beni tanıyanlar bilir,
ben her şeye gülebilirim, her şeyle
eğlenebilirim. Mutlu değildim, çünkü
ülkenin durumu hoşuma gitmiyordu. Her
gün yeni bir sorun, yeni bir kısıtlama.
Başı kapalılar arttı, onlar buna
özgürlük dedi, ben nasıl bir özgürlük
olduğunu anlayamadım. Sonra bir baktım
ki, onlar ve biz oluvermişiz. Halbuki
hepimiz kadınız, neden bir değiliz?
İnsanlar da benim gibi mutsuzdu aslında,
kimse kimseye selam vermiyordu, herkes
birbirini ezer gibi yürüyordu yollarda.
Çocuklarımız deneme tahtasına dönmüştü,
her yıl içi boşaltılan müfredat, lise
çağına gelmiş, ama hala çarpım tablosunu
beceremeyen öğrenciler, 4+4+4 ile her
şeyin değişmesi, çocukların neredeyse
ana kucağından sökülerek alınıp
sınıflara tıkılması...Hepsi beni mutsuz
ediyordu, çünkü o çocuklar bizim
geleceğimizdi, varsın benim çocuğum
4+4+4’den etkilenmeden liseye başlamış
olsun, ne yazar? Diğer insanlarla aynı
toplumda yaşamayacak mı? Bir kişi
mutluysa başkalarını da mutlu edebilir
ve bir kişi mutsuzsa başkaları da mutsuz
olabilir. Hepimiz birbirimizden
etkileniyoruz, çünkü görmesek de
birbirimize göbekten bağlıyız.
Kürtaj yasası çıktı, kadınlar ayağa
kalktı, bir şey olmadı. Üstüne bir sürü
kısıtlama daha geldi. Beni en çok üzen
Emek Sineması’nın ve İnci Pastanesi’nin
yıkılması, AKM’nin (Atatürk Kültür
Merkezi'nin) bir türlü açılamamasıydı.
Bunlar benim gençliğimin anılarıydı.
Benim anılarımı çaldılar. Çocuğumla
AKM’de yılbaşı konseri izleme
olasılığımı aldılar elimden, Emek’te
emektar biletçiden biletimizi alıp
yıllarca aynı kıyafetiyle yer gösteren
amcayı kızıma gösterme fırsatımı
çaldılar, sinema çıkışı ünlü İnci
profiterolünü antika tezgahın arkasında
duran adamdan alıp kim bilir kaç kişinin
oturduğu masalarda oturup pastanenin
kokusunu içimize çekme olanağımızı
aldılar. Yıllarımı aldılar benden,
yaşamak ve yapmak istediklerimi aldılar,
hayatımın hırsızı oldular.
Anadolu HES’lerle doldu, topraklarımız
kurudu, her HES haberinde içim biraz
daha yandı. İstanbul’un her tarafı bina
ile doldu. Tem’in kenarı E5 gibi oldu.
Şehir bana basmaya başladı, nefes alamaz
oldum.
En sonunda Gezi Parkı isyanı koptu,
ağaçlara benim gibi bakmayanlar,
yapraklarını seyretmeyenler, benim gibi
Ortaköy meydanındaki ağaca ‘canım benim,
seni çok seviyorum’ diye sarıldığında
bir kadının şaşkın ve ‘bu kadın delirmiş
zaar’ bakışlarını bilmeyenler anlamadı
neden bu kadar büyük bir olay olduğunu.
Alt tarafı üç beş ağaçtı orada olan.
Görünen oydu. Sadece üç beş ağaç...O üç
beş ağaç serinlik verir halbuki sıcak
yaz günlerinde, müzik yapar ufacık bir
esintide. Her dalı ayrı bir
yaşanmışlıktır, bakmayı bilirsen. Sadece
ağaç değildir, candır o. Adına ağaç
denmiştir sadece, benim ismimin Banu
olup da bir can olmam gibi...
Bir kaç insan sahip çıktı parka.
Herkesin olsun, herkesin kalsın park
diye... Sarıldılar ağaçlara ve üstlerine
saldırıldı. Kaç gündür sürüyor bu
saldırılar? En sonunda anladım ki, tek
mutsuz olan ben değilmişim, herkesin
içinde bir isyan varmış. Herkesin
kendine göre bir nedeni varmış. İlk
saldırıyla herkes sokağa döküldü. Tek
isteğimiz var, isteklerimizin dikkate
alınması, insan olduğumuz, bu vatanın
evladı olduğumuzun hatırlanması. ‘Ben
istedim, ben yaptım, uygulayın’
tavrından çok herkesin ikna olabileceği
yasaların yapılması, özel hayata bu
kadar karışılmaması.
Bu akşam Gezi Parkı’nda toplandı herkes.
Ben de gittim. Sabah yapılan gaz
bombalamalarının psikolojik etkisiyle
zaten doğru dürüst çalışabilmiş değildim
ve midem sürekli bulanıyordu.
Hazmedemedim olanları, koskoca bir
başbakanın yönettiği insanlara bu
şekilde davranmasını anlayamıyorum zaten
baştan beri. Eskilerin ‘havsalam
almıyor’ dedikleri cinsten bir durum bu.
Bacaklarım ağırlaştı, tüm bedenimin fişi
çekilmiş gibi ağırlaştı hareketlerim.
Korkunun ecele faydası yok, orada
olmalıyım dedim, aslında bir ışık
işçisiyim ben. Enerjiye kanallık ederim,
şifacılık rolümü iyi yapmaya çalışırım.
Ülkenin bir çok yerinde insanlar belli
saatlerde ülkemizin en yüksek hayrına
şifa vermek için birleşiyorlar, ama
benim bir yandan da hareket halinde
olmam gerekli, orada arkadaşlarım var.
Yoldan birkaç maske, bir deniz gözlüğü,
sargı bezi aldım. Parka doğru ilerleyen
kalabalığa karıştım ve arkadaşlarımla
buluştum. Birlikte parka gittik. Sohbet
edip gülüşürken bir yandan basın
açıklamasını bekliyorduk. Uzun süredir
görmediğim arkadaşlarımı da gördüm.
Herkes sakindi.
Birden gaz saldırısı başladı. Halbuki
ben çok emindim, hiçbir şey
olmayacağından. Bir devlet neden
savunmasız vatandaşının üzerine saldırır
ki? O kadar emindim ki, gözlüğüm
çantamdaydı. Maskeyi taktım, ama hiçbir
işe yaramadı. Kaçıştık. Arkadaşlarım
sahip çıktı bana. Gözlerim yandı, nefes
alamadım, korktum. Kalabalıkta sıkıştık,
panik oldum, arkadaşlarıma güvendim.
Sakin sakin yürüdük, kimse koşmadı,
kimse birbirini ezmedi. Ben gözlerimi
kapattım. Çok yandı gözlerim. En çok da
utandım, oradaki insanların o hale
getirilmelerinden utandım. İnsanlığımdan
utandım, hiçbir şey yapamadığım için,
çaresizliğimden utandım. Tek suçu insan
gibi yaşamak istemek olan bu insanlara
yapılan davranış gerçekten insanlık
suçu, bunun bir parçası olanların benim
kadar utandığını sanmıyorum, ama o kadar
gittiğim kurs boşuna değil tabii ki.
Bende onlardan parçalar olduğunu
biliyorum, onları kabul etmeye
çalışıyorum. Bunu her düşündüğümde ‘seni
seviyorum, lütfen beni affet, özür
dilerim, teşekkür ederim’ diyerek
kendimi arındırmaya çalışıyorum.
Çalışıyorum ki, etrafım da huzur bulsun,
çünkü biliyorum ki, her birimizin içi
nasılsa dışımız da öyle. Hepimiz
sorumluyuz bu olanlardan, hepimiz
derslerimizi alacağız, hepimiz üstümüze
düşeni yapacağız.
İşte bu ‘hepimiz’ sözcüğü artık her
zamankinden daha farklı. Bütün bu
olaylar aslında hatırlamamıza neden
oldu. Arkadaş olabileceğimizi,
fikirlerimiz farklı da olsa elele
tutuşabileceğimizi, konuşabileceğimizi,
birlik olabileceğimizi hatırladık.
Birbirimize yardım etmeyi, özür dilemeyi
hatırladık. Sistemin içinde birbirimizi
ezip geçmeyi öğrenirken, aslında
bunların biz olmadığını, ben’i
yaraladığını anladık içimizde. Bu bir
bilinç uyanışı, uzun süredir uyuyor
gözüyle bakılan, ama belli ki nasıl
birleşileceğini bilmediği için şimdiye
kadar atalet içinde durmuş, ama artık
ruhunun izinden giden bir halkın
hikayesi yazılıyor artık ülkemde. Evet,
neden diye soruyoruz, neden böyle
oluyor, biz bunu hak etmedik, neden bunu
yaşıyoruz? İlahi evrenin akışında bir
şeyleri öğrenmemiz gerekiyor ve galiba
bu dersler çok ağır. Ama zor sınavlar
insanı daha da güçlendirmez mi?
Avatar filmini görüyor gibiyim bu aralar
ve Matrix filmini. Neo’ya uzatılan iki
hap vardı. Şimdi Türk milletinin önünde
de iki hap var, bir kısmı mavi hapı
aldı, bir kısmı kırmızı hapı, ama
kazanan ağaçlar olsun sonunda.
Banu Conker
Banu Conker'in tüm Hayata Dair yazıları
|
Yazan: Banu Conker |
|
Banu Conker Yazıları
Yazarın:
Annelik Yazıları -
Kişisel
Gelişim Yazıları - Diğer yazı ve makaleleri
Copyright:
Her hakkı
saklıdır
Copyright: Her hakkı
saklıdır | grafiksaati.com[at]gmail.com |
gizlilik politikası