1996'dan 2015'e Türk sineması - Özel
araştırma dosyası |
Editörün kaleminden
Belgin Invictus,
Belgin ile dünyadan magazin,
Tiyatro yazılarım
Diğer yazılarımdan, Hayata Dair kültür sanat, kadın ve gençlik dergisi Güncelleme: 4 Ocak 2015,
İlk yayın: Mybilet E-dergi Kırmızı
gözlüklü kız 10 Ocak 20174 Sayı:21
Daha önce ödül kazandığında “Bu ödülü tutkuyla
sevdiğim, yalnız ve güzel ülkeme adıyorum” diyen
Nuri Bilge
Ceylan 67. Cannes Film Festivali'nde Altın Palmiye ödülünü kazandığında
"Bu ödülü Türkiye'de son bir yılda hayatını kaybeden gençlere hediye
ediyorum" dedi.
Türk sinemasında 2014 yılında Türk Sinemasının 100. yılında 100 Türk filmi
hedefine ulaşılmaya çalışıldı. 2014 yapımı Türk filmleri arasında 2014 yılındaki
seyirci rakamlarına göre en yüksek gise rakamına ulaşan 5 Türk filmi şöyle
sıralandı.
1 Recep İvedik 4
2 Eyyvah Eyvah 3
3 Düğün Dernek
4 Pek Yakında
5 Unutursam Fısılda
2013 yılıysa 88 film ile geride kalmıştı. 2013'te Türkiye'de sinemaya giden 50
milyonun üzerindeki toplam seyircinin 4.5 milyonu, pek çok kişinin televizyondan
tanıyıp sevdiği Ahmet Kural ve Murat Cemcir’in başrollerinde oynadığı komedi
filmi ‘Düğün Dernek’i izlemişti. Zaten Türk sinemasının yakın geçmişine
bakıldığında, her yıl en çok izlenen filmlerin genellikle komedi türünde olduğu
görülüyor. Yani Türk sineması ve seyircisi komediden vazgeçemiyor. Arada farklı
türler de yok değil; örneğin 2006’da o dönemdeki ‘Kurtlar Vadisi’ rüzgarından
yararlanan ‘Kurtlar Vadisi: Irak’ ve tabii ki, Türk sinemasının rekorunu elinde
bulunduran devasa bütçeli tarihi savaş
filmi ‘Fetih 1453’.
Yurtdışında da gösterilen ve aldığı olumsuz eleştirilerin yanı sıra bazı
yazarlar tarafından ‘Türk sinemasının miladı’ olarak değerlendirilen bu filmin
seyirci sayısı 6 milyonun üzerinde. Ama Türk sinemasının son yıllarda kat ettiği
mesafenin temelini oluşturan asıl ‘dönüm noktası’ yaklaşık 20 yıl öncesine
dayanıyor.
Yeşilçam dönemi
İlk film gösteriminin 1896 yılında gerçekleştiği
ülkemizde, Cumhuriyet’in kurulduğu 1923 yılına kadar da yalnızca sekiz film
yapıldı. Film yapım sayısının artmaya ve
sinemanın daha geniş bir izleyici topluluğuna ulaşmaya başladığı, özellikle
1950’ler ila 60’lar arasında altın çağını yaşadıktan sonra 70’li yılların
sonlarına doğru
duraklama ve gerilemeye giren dönem, adını yapım firmalarının bulunduğu
Beyoğlu’ndaki sokaktan alıyordu: ‘Yeşilçam’. İşte özellikle bu yıllarda
ülkemizde son derece
popüler bir eğlence biçimi haline gelen sinema, halkla dinamik bir etkileşim
halinde varlığını sürdürdü.
Filmlerin ‘kötü adam’larının gerçek hayatta da ‘kötü’ olduklarının zannedildiği
bir dönemdi bu.
Filmlerde ellerinde kepçeleriyle koşturan sevimli aşçılar, babacan patronlar,
imkansız aşklar ve daha pek çok tema,
bugün ‘orta yaşlı’ kesimde olanların hafızalarında yer etti.
70’li yılların ortalarında ortaya çıkan ve Yeşilçam emekçilerinin ve
seyircilerinin çok büyük kısmını sinemadan uzaklaştıran ‘seks filmleri furyası’,
bunun ardından
gelen sıkıyönetim dönemi, seyircinin yabancı filmlere yönelmesine yol açtı, aynı
zamanda video gösterici cihazların evlerde yaygınlaşmasıyla bir kısım seyirci
filmlerin video kasetlerini kiralayıp evde seyretmeye başladı.
Türk sinemasının dönüm noktası: Avrupa desteği
Bireysel düzeyde kalan çabalara karşın ‘Türk
sineması artık düzelmez, bitti’ diye düşünülürken, 1990’da önemli bir gelişme
gerçekleşti: Ülkemiz Kültür Bakanlığı
üzerinden Avrupa Destek Fonu Eurimages’a üye oldu.
Üniversitelerde sinema eğitiminin ağırlık kazanması ve bilinçli yönetmen ve
oyuncuların yetişmesi de, bu gelişme ile birlikte sinemanın özgürlük alanının
genişlemesine
katkıda bulunan faktörler oldu.
1996’ya gelindiğindeyse öyle bir film yapıldı ki, sektörle ilgili olan olmayan
herkes hem şaşırdı, hem de umutlandı. O yıl vizyona giren
‘Hamam’, ‘Mum Kokulu Kadınlar’,
‘Tabutta Rövaşata’ ve ‘Usta Beni Öldürsene’ gibi filmler de ilgi çekmiş, ancak
başrollerini Şener Şen ve Uğur Yücel’in paylaştığı, muhteşem bir oyuncu
kadrosunu
bir araya getiren Eşkıya, 1996-1997 sezonunda 2.5 milyondan fazla seyirci
toplayarak o tarihe kadar Türk sinemasının en yüksek gişe hasılatı elde eden
filmi olmuştu.
Filmin hafızalara kazınan Erkan Oğur imzalı müzikleri de önemli bir faktördü bu
başarıda.
Hem sanatın doruğuna çıkan, hem de Türkiye’nin Doğu’dan Batı’ya uzanan pek çok
gerçeğini iç içe geçirerek gözler önüne seren film, bazen bunaltıcı olabilen
‘sanat
filmlerine’ gitmeyi tercih etmeyen seyirciyi de – yönetmen Yavuz Turgul’un
deyimiyle “kulaktan kulağa yayılarak” – kendine çekmişti.
Bu rekor ancak 2001 yılında, Demet Akbağ, Cem Yılmaz gibi sevilen oyuncuların
yer aldığı ‘Vizontele’ tarafından kırılabildi.
Eski sinema salonlarının birer birer kapandığı, yazlık sinemaların ve mahalle
sinemalarının geçmişte kaldığı ülkemiz, artık AVM sinemaları döneminde. Toplam
sinema
salonu sayısının 1300’ü aştığı günümüzde, seyircinin de beklentisi artık çok
daha farklı ve çıta yükselmiş durumda. Toplamda yabancı filmlerin izlenme
sayıları
fazla olsa da, gösterilen film adedi açısından yerli film başına düşen seyirci
sayısı yabancı yapımları aşmaya başlıyor.
2005’te gösterime giren Türk filmlerinin sayısı 29 iken bu sayının her yıl
artması ve 2014 yılında 100'e çıkması, arz-talep dengesindeki değişimi gözler önüne
seriyor.
Dünyadaki ekonomik krizin sinemayı nasıl etkileyeceği tartışılırken,
istatistiklere göre Türkiye’de özellikle ‘belirli bir sinema seyircisi kitlesi’
için yerli
filmlerle yabancı filmler arasında rekabet oluşmaya başladı.
Yazan: Belgin Invictus
Blogum
Facebook sayfam
Google Plus sayfam
belgininvictus1968[at]gmail.com
Hayata Dair Kültür Sanat Dergisi
|